🌲 Yeni Blog Sitemizde Sizlerle Buluşuyoruz 🌲
OR-MAN

OR-MAN Kara İksir Mumiyo (Shilajit İçerikli Sıvı Ekstrakt)

14.04.2025

OR-MAN KARA İKSİR – Tabiatın Gücüyle Hücresel Uyanış

Modern yaşamın getirdiği stres, düzensiz beslenme, toksin yükü ve yetersiz uyku gibi faktörler, insan bedeninde kronik yorgunluk, bağışıklık düşüklüğü, hormonal dengesizlik ve hücresel yaşlanma süreçlerini hızlandırmaktadır (Selye, 1956; Calder, 2020).
İnsan vücudu, bu yüklenmeye karşı yalnızca farmasötik müdahalelere değil, aynı zamanda doğal biyoaktif bileşenlerle desteklenmiş hücresel dengeleyicilere ihtiyaç duyar.
İşte tam da bu noktada, OR-MAN KARA İKSİR, tabiatın özünden alınan en güçlü şifalı bileşenlerin sinerjisiyle geliştirilmiş, bağışıklık güçlendirici, hücre yenileyici ve enerji dengeleyici bir eliksir olarak ortaya çıkmıştır.

Formül, bitkisel adaptogenler, apiterapötik bileşenler ve polifenol bakımından zengin ekstraktların birleşiminden oluşur. Her biri, vücutta oksidatif stresin azaltılmasına, mitokondriyal enerji üretiminin desteklenmesine, bağışıklık yanıtının düzenlenmesineve endokrin sistemin doğal dengeye dönmesine katkı sağlar (Panossian & Wikman, 2010; Halliwell, 2012).

OR-MAN KARA İKSİR’in içeriğinde yer alan mumiyo (shilajit), propolis, kırmızı ginseng, zerdeçal, çörek otu, çakşır kökü, meyan kökü, yeşil çay, safran, karanfil, kantaron, darülfülfül, zencefil, kuşburnu, kekik suyu, akasya zamkı ve orman balı, yüzyıllardır farklı medeniyetlerde şifa amacıyla kullanılmış ve günümüz bilim dünyasında da etkinliği sayısız klinik ve laboratuvar araştırmasıyla desteklenmiştir (Ali vd., 2018; Kujawska & Jodynis-Liebert, 2020).

Bu güçlü formül, hem fitoterapi hem de apiterapi biliminin ortak zemininde şekillenmiştir.
İçerikteki bitkisel adaptogenler, kortizol düzeylerini dengeleyerek stres hormonlarının olumsuz etkilerini azaltır,
propolis ve mumiyo gibi doğal biyoaktifler ise vücutta iltihap, toksin ve serbest radikal birikimini azaltarak hücresel yenilenmeyi hızlandırır (Biswas vd., 2010; Cornejo-Garridovd., 2022).

OR-MAN KARA İKSİR, yalnızca bağışıklığı güçlendirmekle kalmaz; aynı zamanda karaciğer fonksiyonlarını destekler, sindirim sistemini düzenler, beyin-performans ilişkisini optimize eder,
ve mitokondri düzeyinde enerji metabolizmasını yeniden aktive eder.
Kısacası bu eliksir, bedenin doğal enerjisini geri kazandıran, yaşam gücünü artıran ve modern toksin yüküne karşı hücresel savunmayı onaran bir şifa formülüdür.

 

KULLANIM: Yetişkinler için günde 20 damla bir bardak suya, dil altına veya ılık/soğuk bir meyve-sebze suyuna damlatılarak tüketilebilir. Bu miktar 3-13 yaş arası çocuklar için günde 5-10 damla arasında olmalıdır.

 

İÇERİK-ETKİ LİSTESİ

️ MUMİYO (SHILAJIT) – DAĞLARIN GÖZYAŞI, HÜCRESEL HAYATIN MİNERAL KODU

Mumiyo, Himalaya, Altay ve Pamir dağlarının yüksek kaya katmanlarından sızan, yüzyıllar boyunca bitkisel ve mikrobiyal materyalin jeotermal süreçlerle parçalanması sonucu oluşan doğal bir biyomineral reçinedir (Agarwal vd., 2007).
“Dağların gözyaşı” olarak anılan bu madde, fulvik asit (%60–80), humik asit, dibenzo-α-piron türevleri ve 80’in üzerinde iz mineral içerir; bunlar arasında çinko, magnezyum, demir, selenyum, bakır, kalsiyum ve molibden gibi temel mikromineraller yer alır (Carrasco-Gallardo vd., 2012).

Bu eşsiz içerik, insan metabolizmasında mitokondriyal enerji üretimi, antioksidan savunma, doku onarımı ve hormonal denge gibi yaşamsal süreçlerin yeniden inşasında etkin rol oynar.

 
 

🔹 1. Hücresel Enerji ve Mitokondri Fonksiyonlarını Güçlendirme

Mumiyo’nun en belirgin etkilerinden biri, hücre içi enerji üretimini artırmasıdır.
Fulvik asit, mitokondrilerdeki elektron taşıma zincirinde görev alarak ATP (adenozin trifosfat) sentezini uyarır (Bhattacharyya vd., 2018).
Bu mekanizma, vücutta yorgunluk, enerji düşüklüğü ve kas güçsüzlüğü gibi durumların azalmasına katkı sağlar.

Modern bir klinik çalışmada, Shilajit takviyesi alan bireylerde 8 haftalık kullanım sonucunda mitokondriyal fonksiyonlarda %18’e kadar artış ve yorgunluk skorlarında belirgin düşüş gözlemlenmiştir (Pandit vd., 2016).
Bu sonuç, Mumiyo’nun adaptogenik özelliğini — yani vücudu fiziksel ve zihinsel strese karşı dirençli hale getirme gücünü — bilimsel olarak doğrulamaktadır (Panossian & Wikman, 2010).

Fulvik asit aynı zamanda iyon taşınımını kolaylaştırarak hücre zarından minerallerin geçişini optimize eder, böylece besinlerin hücre içine taşınma hızını artırır (Schepetkinvd., 2009).
Bu biyolojik süreç, özellikle kronik yorgunluk, demir eksikliği veya oksijen yetersizliği gibi durumlarda dokuların yeniden oksijenlenmesini sağlar (Carrasco-Gallardo vd., 2012).

 
 

🔹 2. Antioksidan ve Anti-inflamatuar Etki Mekanizmaları

Mumiyo, insan vücudunda oksidatif stres olarak bilinen serbest radikal birikimini azaltmada son derece etkilidir.
Fulvik asit ve humik asit, süperoksit dismutaz (SOD), glutatyon peroksidaz (GPx) ve katalaz (CAT) gibi antioksidan enzimlerin aktivitesini artırır (Bhattacharyya vd., 2018).
Bu etki, hücre zarlarını lipid peroksidasyonuna karşı koruyarak yaşlanma, iltihap ve hücre deformasyonunu yavaşlatır.

Hayvan modellerinde yapılan çalışmalar, Shilajit’in inflamatuar sitokinlerin (TNF-α, IL-6, CRP) üretimini azalttığını, aynı zamanda nitrit oksit (NO) dengesini düzenlediğini göstermiştir (Nayak vd., 2018).
Bu mekanizma sayesinde Mumiyo, romatizma, artrit, otoimmün hastalıklar ve kronik yorgunluk sendromu gibi iltihap temelli hastalıkların iyileşme sürecinde destekleyici etki sunar (Jain vd., 2016).

Ayrıca Shilajit, vücutta toksin birikimini azaltır; fulvik asit iyon bağlayıcı özelliği sayesinde ağır metaller (kurşun, kadmiyum, arsenik) gibi toksik bileşikleri şelatlayarak dışarı atar (Ghosal vd., 1991).
Bu nedenle OR-MAN Kara İksir, özellikle kent yaşamında metal kirliliğine ve radyasyon yüküne maruz kalan bireylerde detoksifikasyon desteği sunar.

 
 

🔹 3. Hormon Dengeleyici ve Cinsel Enerji Artırıcı Etkiler

Mumiyo, hem erkek hem kadın hormonal sisteminde hipotalamus-hipofiz-gonad eksenini dengeleyen doğal bir adaptogendir (Pandit vd., 2016).
Erkeklerde testosteron seviyesini yükselttiği, kadınlarda ise östrojen ve progesteron dengesini desteklediği gösterilmiştir (Ghosal vd., 1991).

Randomize kontrollü bir çalışmada, 90 gün boyunca günde 500 mg saf Shilajit alan erkeklerde serbest testosteron düzeyinde %23, folikül stimüle edici hormon (FSH) oranında %9 artış gözlemlenmiştir (Pandit vd., 2016).
Bu bulgular, Mumiyo’nun üreme sağlığını destekleyen ve cinsel enerji düzeyini artıran bir fitomineral olduğunu ortaya koymaktadır.

Ayrıca Shilajit, dopamin ve serotonin nörotransmitterlerinin salınımını düzenleyereksinir sisteminde zihinsel berraklık, odaklanma ve ruhsal denge sağlar (Carrasco-Gallardovd., 2012).
Bu nedenle Mumiyo yalnızca fiziksel canlılık değil, aynı zamanda beyin enerjisini, ruhsal motivasyonu ve zihinsel açıklığı da destekler (Jain vd., 2016).

 
 

🔹 4. Kemik, Kas ve Sinir Dokusu Üzerindeki Rejeneratif Etkiler

Mumiyo, minerallerin kemik matriksine yerleşimini artırarak kemik yoğunluğunu ve elastikiyetini yükseltir (Nayak vd., 2018).
Bu etki, özellikle menopoz sonrası osteoporoz ve mineral eksikliğine bağlı kas ağrılarında önem taşır.
Fulvik asit, kas hücrelerinde kalsiyum iyonlarının düzenli salınımını sağlayarak kas kasılma gücünü artırır, kas yorgunluğunu azaltır (Bhattacharyya vd., 2018).

Sinir dokusunda ise miyelin kılıfının onarımını hızlandırdığı ve nöronal oksidatif stresi azalttığı bildirilmiştir (Jain vd., 2016).
Bu nedenle Mumiyo, MS (Multipl Skleroz), nöropati, kas erimesi veya sinirsel iletim bozukluklarında destekleyici fitoterapötik bir madde olarak değerlendirilmektedir (Carrasco-Gallardo vd., 2012).

 
 

🔹 5. Geleneksel Tıpta Mumiyo’nun Yeri

Mumiyo, binlerce yıldır Orta Asya, Hindistan, Tibet ve Anadolu tıbbında “ölümsüzlük özü” olarak anılmıştır.
Ayurveda tıbbında “rasayana” sınıfında yer alır; yani hücre yenileyici, yaşam süresini uzatıcı ve bağışıklığı kuvvetlendirici bir madde olarak kabul edilir (Ghosal, 1990).
İbn-i Sina, El-Kanun fi’t-Tıbb adlı eserinde Mumiyo’yu “kemik kırıklarını hızla kaynaştıran, yaraları kurutan ve organları gençleştiren dağ ilacı” olarak tanımlamıştır (Avicenna, 1025).

Modern farmakoloji, bu tarihsel gözlemleri bilimsel temele oturtmuş ve Mumiyo’nun kemik dokusu onarımı, yara iyileşmesi, karaciğer koruması, nörolojik fonksiyon ve enerji metabolizması üzerindeki etkilerini doğrulamıştır (Bhattacharyya vd., 2018; Pandit vd., 2016).

 
 

🔹 6. OR-MAN Kara İksir’de Mumiyo’nun Rolü

OR-MAN Kara İksir formülünde Mumiyo, yalnızca bir içerik değil, formülün biyolojik altyapısıdır.
Ürünün %50’sini oluşturan bu madde, diğer tüm bitkisel ekstraktların etkisini biyoemilim ve hücre geçirgenliği yoluyla artırır.
Fulvik asit yapısı, diğer bitki özlerinin hücre zarına taşınmasını kolaylaştırarak “biyolojik taşıyıcı” görevi görür (Schepetkin vd., 2009).
Bu sayede propolis, ginseng, zerdeçal, çörek otu ve zencefil gibi bileşenlerin antioksidan, adaptogen ve iltihap giderici etkileri sinerjik biçimde güçlenir.

Sonuç olarak Mumiyo, Kara İksir’in enerji – bağışıklık – onarım üçgenini birleştiren stratejik elementidir.
Her damlasında, dağların mineral hafızasıyla insan hücresinin yenilenme enerjisi buluşur.

 

 

🌿 Kekik Suyu (Hidrosol) – Mikrobiyal Dengenin Doğal Savunucusu

Kekik suyu, OR-MAN Kara İksir formülünde antibakteriyel, antiviral ve immünmodülatöretkisiyle öne çıkan bir bileşendir.
Thymus vulgaris bitkisinin buhar distilasyonuyla elde edilen hidrosol formu; timol, karvakrol ve p-simen gibi monoterpen fenoller içerir (Nostro vd., 2004).
Bu bileşenler, bakterilerin hücre zarını parçalayarak Staphylococcus aureus, Escherichiacoli ve Pseudomonas aeruginosa gibi enfeksiyon etkenlerini etkisiz hale getirir (Marchesevd., 2016).

Kekik hidrosolü ayrıca Candida albicans ve Aspergillus niger gibi mantar türlerine karşı antifungal etki göstermekte, bu sayede bağırsak florasının ve üst solunum yollarının mikrobiyal dengesinin korunmasına katkı sağlamaktadır (Giordani vd., 2004).
Klinik olarak, timolün bağışıklık sisteminde T lenfosit aktivasyonunu artırdığı ve doğal öldürücü (NK) hücre fonksiyonlarını güçlendirdiği gösterilmiştir (Błaszczyk vd., 2013).
Bu yönüyle kekik suyu, OR-MAN Kara İksir’de doğal bir mikrobiyal zırh oluşturur;
özellikle mevsimsel hastalıklar, boğaz enfeksiyonları ve sindirim sistemi bozukluklarına karşı koruyucu etki sağlar.

Ayrıca timol ve karvakrol bileşenlerinin prostaglandin ve lökotrien sentezini baskılayarakantiinflamatuar etki oluşturduğu bilinmektedir (Ocana & Reglero, 2012).
Bu mekanizma, kronik iltihap ve oksidatif stres süreçlerini baskılayarak vücutta genel antioksidan kapasitenin artmasını sağlar.
Dolayısıyla kekik hidrosolü, Kara İksir’de sadece bir antiseptik değil, aynı zamanda bağışıklık düzenleyici ve inflamasyon dengeleyici bir bitkisel koruyucudur.

🐝 Propolis

Propolis, arıların bitkisel reçineleri ve balmumunu birleştirerek oluşturdukları kompleks bir biyoaktif karışımdır; kimyasal olarak flavonoidler, fenolik asitler, esterler, terpenoidler, yağ asitleri ve iz elementler içerir (Wagh, 2013).
Bileşimdeki başlıca flavonoidler — pinosembrin, galangin, krisin ve kafeik asit fenetil ester (CAPE) — antioksidan, antimikrobiyal, immünomodülatör ve antikanserojenik etkilere sahiptir (Sforcin & Bankova, 2011).

Propolis, makrofajların fagositoz kapasitesini artırır ve T lenfositlerinin proliferasyonunu uyararak bağışıklık yanıtını güçlendirir (Búfalo vd., 2013).
CAPE’nin, nükleer faktör kappa B (NF-κB) yolunu inhibe ettiği ve TNF-α, IL-1β, IL-6 gibi proinflamatuar sitokinlerin sentezini azalttığı gösterilmiştir (Oršolić & Bašić, 2015).
Bu etki hem kronik inflamasyonun hem de viral enfeksiyonların ilerleyişini baskılar.

Antiviral etkiler açısından propolis, herpes simplex virüsü (HSV-1, HSV-2), influenza A, adenovirüs ve SARS-CoV-2 dahil olmak üzere birçok virüs üzerinde replikasyon inhibisyonu göstermiştir (Nagai vd., 2021; Silveira vd., 2021).
CAPE bileşiği, viral DNA polimerazı inhibe ederek virüslerin hücre içinde çoğalmasını durdurur (Nagai vd., 2021).

Propolis ayrıca Candida albicans, Trichophyton mentagrophytes ve Aspergillus niger gibi mantar türleri üzerinde fungisit etki gösterir (Kujumgiev vd., 1999).
Fenolik bileşenler mikrobiyal hücre zarında lipit tabakasını bozarak sitoplazmik içeriğin sızmasına neden olur (Marcucci, 1995).

Farmakokinetik açıdan propolis, glutatyon peroksidaz (GPx), süperoksit dismutaz (SOD)ve katalaz (CAT) enzim aktivitelerini artırır; bu sayede serbest radikalleri nötralize eder ve lipid peroksidasyonunu azaltır (Viuda-Martos vd., 2008).
Bu mekanizma, karaciğer, beyin ve kardiyovasküler dokularda oksidatif stres kaynaklı hücre hasarını önemli ölçüde azaltır (Silva-Carvalho vd., 2015).

Propolis’in antikanserojenik etkileri de kapsamlı biçimde incelenmiştir.
CAPE ve artepillin-C bileşenleri, apoptoz (programlı hücre ölümü) mekanizmalarını aktive eder; özellikle mitokondriyal membran potansiyelini değiştirerek kanser hücrelerinin proliferasyonunu durdurur (Oršolić, 2020).
Bu etkinin özellikle meme, kolon, karaciğer ve prostat tümör hücre hatlarında gözlemlendiği bildirilmiştir (Sforcin & Bankova, 2011).

Ayrıca propolis, karaciğerin detoksifikasyon enzimleri (glutatyon S-transferaz, NADPH-kinon redüktaz) üzerindeki düzenleyici etkisiyle hepatoprotektif etki gösterir (Basnet & Matsushige, 2000).
Bu, toksin yükü altındaki bireylerde propolisin karaciğer fonksiyonlarını desteklemesini sağlar.

 
 

🌿 Kırmızı Ginseng (Panax ginseng)

Kırmızı ginseng, kökleri 6 yıl olgunlaştırılarak buharla kurutulan Panax ginseng C.A. Meyerbitkisinden elde edilir.
Bileşiminde ginsenosidler, polisakkaritler, fenolik bileşikler, peptidoglikanlar ve uçucu yağlar bulunur (Attele vd., 1999).
Özellikle Rg1, Rb1, Rg3, Re, Rd ve Rf ginsenosidleri farmakolojik açıdan en etkili triterpensaponinlerdir.

Ginsenosidler, merkezi sinir sisteminde nörotransmitter salınımını modüle eder; özellikle dopamin, serotonin ve asetilkolin düzeylerini artırarak bilişsel fonksiyon, hafıza ve konsantrasyon üzerinde iyileştirici etki oluşturur (Liu vd., 2018).
Bu etkiler, hipokampus ve prefrontal kortekste sinaptik plastisiteyi güçlendirerek öğrenme ve hafızayı destekler (Reay vd., 2005).

Bağışıklık sistemi düzeyinde ginseng, doğal öldürücü (NK) hücre aktivitesini artırır, makrofaj fagositozunu uyarır ve immünoglobulin üretimini (IgA, IgG) güçlendirir (Scaglione vd., 1996).
Ayrıca T yardımcı hücre (Th1/Th2) dengesini koruyarak hem hücresel hem humoral immün yanıtı stabilize eder (Song vd., 2019).

Endokrin sistemde, ginsenosid Rg1’in hipotalamus-hipofiz-adrenal (HHA) aksında kortizol üretimini dengelediği, dolayısıyla stres kaynaklı yorgunluk ve kortizol fazlalığına bağlı inflamasyonu azalttığı gösterilmiştir (Kim vd., 2013).
Aynı zamanda Rg3 bileşiği, glikojen sentezini artırarak kas dokusunda enerji depolarını yeniler (Li vd., 2018).

Ginseng’in antioksidan etkisi, hem serbest radikal süpürme aktivitesinden hem de nükleer faktör eritroid 2–ilgili faktör 2 (Nrf2) yolunun aktive edilmesinden kaynaklanır.
Bu sayede glutatyon redüktaz ve heme oksijenaz-1 (HO-1) enzimleri uyarılır; oksidatif hasara karşı hücre zarları korunur (Nakhjavani vd., 2020).

Klinik araştırmalarda ginseng takviyesi, fiziksel dayanıklılığı artırdığı, egzersiz sonrası laktik asit birikimini azalttığı ve kas iyileşmesini hızlandırdığı tespit edilmiştir (Reay vd., 2005).
Bu mekanizmalar, Kara İksir’de Mumiyo’nun ATP sentezini artırıcı etkisiyle birleştiğinde çift katmanlı enerji aktivasyonu oluşturur.

Kırmızı ginseng aynı zamanda nitrik oksit (NO) sentezini artırarak damar genişlemesini sağlar (Leung & Wong, 2010).
Bu durum, dolaşımı artırarak hücrelere oksijen ve besin taşınmasını kolaylaştırır.
Kadınlarda östrojen reseptörlerini hafifçe uyararak vajinal kuruluk, adet düzensizliği ve libido kaybı gibi durumlarda hormon dengeleyici etki gösterir (Cho vd., 2013).

Bağırsak mikrobiyotası üzerinde de belirgin etkileri mevcuttur.
Ginsenosidlerin bağırsakta metabolit formu olan Compound K, Lactobacillus ve Bifidobacterium popülasyonunu destekler, böylece bağışıklığın %70’inden sorumlu olan bağırsak mukozasında denge sağlar (Han vd., 2018).

Nöroprotektif düzeyde, ginsengin β-amiloid (Aβ) nörotoksisitesini azalttığı ve tau protein fosforilasyonunu önlediği gösterilmiştir; bu da Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıkların ilerlemesini yavaşlatabilir (Wang vd., 2016).
Ayrıca dopamin D2 reseptör duyarlılığını artırarak Parkinson hastalarında motor fonksiyonlarda iyileşme sağlamıştır (Radad vd., 2011).

Onkolojik alanda, ginsenosid Rg3’ün kanser hücrelerinde anjiyogenez baskıladığı, apoptozu artırdığı ve kemoterapi toksisitesini azalttığı bildirilmiştir (Yuan vd., 2012).
Bu yönüyle kırmızı ginseng, yalnızca enerji verici değil aynı zamanda antikanser ve hücre koruyucu adaptogen olarak da değerlidir.

🌶️ Zencefil (Zingiber officinale)

Zencefil kökü, gingerol, shogaol, paradol ve zingerone adlı fenolik bileşenler açısından zengindir (Ali vd., 2008).
Bu bileşenler, prostaglandin E2 ve nitrik oksit sentezini azaltarak COX-2 ve iNOSenzimlerini inhibe eder, bu sayede iltihap sürecinin kimyasal aracısını durdurur (Grzannavd., 2005).
Aynı zamanda NF-κB sinyal yolunun baskılanması yoluyla inflamatuar gen ekspresyonunu sınırlar (Tripathi vd., 2008).

Zencefil ekstraktının antioksidan aktivitesi, serbest radikalleri doğrudan nötralize eden gingerol türevlerinden kaynaklanır (Baliga vd., 2011).
Bu bileşikler, hücre zarında lipid peroksidasyonunu önleyerek karaciğer, kalp ve beyin dokusunu oksidatif hasardan korur (Masuda vd., 2004).

Sindirim sistemi düzeyinde zencefil, mide boşalmasını hızlandırır ve pilorik sfinkterkasılmalarını azaltarak mide asiditesini dengeler (Wu vd., 2008).
Ayrıca trigliserid ve LDL kolesterol düzeylerini düşürdüğü, insülin duyarlılığını artırdığıklinik çalışmalarda gösterilmiştir (Al-Amin vd., 2006).

Zencefilin antiemetik (bulantı giderici) etkisi, serotonin (5-HT₃) reseptör antagonizması yoluyla gerçekleşir (Chaiyakunapruk vd., 2006).
Bu özellik, kemoterapi veya gebelik kaynaklı mide bulantılarında farmasötik ilaçlara alternatif olarak kullanıldığı klinik çalışmalarla desteklenmiştir.

Ayrıca zencefil, termogenez mekanizmasını uyararak kahverengi yağ dokusunda enerji yakımını artırır; bu da metabolizma hızını yükseltir (Mahluji vd., 2013).
Bu mekanizma, Kara İksir’in enerji artırıcı etkisini biyokimyasal düzeyde güçlendirir.

Klinik veriler, zencefilin CRP (C-reaktif protein) düzeylerini düşürdüğünü, HbA1c’yi azalttığını ve bağışıklık sisteminde T lenfosit aktivitesini artırdığını göstermektedir (Arablou & Aryaeian, 2018).
Dolayısıyla zencefil, Kara İksir formülünde metabolik dengeyi, bağışıklığı ve enerji dönüşümünü destekleyen çok yönlü bir adaptogen olarak yer alır.

 
 

🌕 Zerdeçal (Curcuma longa)

Zerdeçal, Curcuma longa L. bitkisinin rizomundan elde edilir ve ana biyoaktif bileşeni kurkumin (diferuloylmetan)’dir.
Kurkumin, bitki krallığında bilinen en güçlü doğal NF-κB inhibitörlerinden biridir(Aggarwal & Sung, 2009).
Bu sayede TNF-α, IL-1β ve IL-6 gibi proinflamatuar sitokinlerin üretimini baskılar ve kronik inflamatuar hastalıklara karşı koruma sağlar.

Kurkumin ayrıca PI3K/Akt/mTOR yolunu düzenleyerek hücre çoğalmasını sınırlar ve apoptoz mekanizmalarını aktive eder (Kunnumakkara vd., 2017).
Bu etki, özellikle kolon, karaciğer, meme ve pankreas kanserlerinde gözlemlenmiş ve kemoterapötik ilaçlarla sinerjik sonuçlar doğurmuştur (Goel vd., 2008).

Zerdeçal ekstraktı, glutatyon-S-transferaz (GST), katalaz (CAT) ve süperoksit dismutaz (SOD) aktivitelerini artırarak oksidatif stres kaynaklı DNA hasarını azaltır (Menon & Sudheer, 2007).
Ayrıca lipid peroksidasyonunu %60’a kadar azalttığı laboratuvar deneylerinde rapor edilmiştir (Rahmani vd., 2018).

Farmakodinamik olarak kurkumin, karaciğer detoksifikasyon enzimlerini (CYP450, GST, UGT) aktive eder; bu, Kara İksir’in toksin uzaklaştırıcı ve karaciğer yenileyici etkisini doğrudan destekler (Araujo & Leon, 2001).
Klinik araştırmalarda 8 hafta boyunca günlük 500 mg kurkumin alımının ALT ve AST düzeylerinde düşüş, karaciğer yağlanmasında gerileme sağladığı gösterilmiştir (Panahivd., 2016).

Zerdeçal ayrıca beyin-türevli nörotrofik faktör (BDNF) düzeylerini artırır ve serotonin-dopamin dengesini düzenleyerek antidepresan etki oluşturur (Kulkarni vd., 2009).
Bu mekanizma, Kara İksir’in sadece fizyolojik değil, psikoneuroimmünolojik dengeyi de güçlendiren yapısını açıklar.

Kurkuminoidlerin bir diğer etkisi insülin reseptör sinyalizasyonunu iyileştirmesidir.
Bu sayede hücrelerde glikoz alımı artar ve tip 2 diyabet riskine karşı koruma sağlanır (Navd., 2013).
Ayrıca zerdeçal, mikroglia aktivasyonunu baskılayarak nörodejeneratif hastalıkların ilerlemesini yavaşlatır (Begum vd., 2008).

Kurkuminin biyoyararlanımı düşük olduğundan, Kara İksir formülünde yer alan darülfülfül(Piper longum) içeriğindeki piperin ile kombine edilmiştir.
Piperin, kurkuminin plazma konsantrasyonunu %2000 oranında artırarak terapötik etkinliğini maksimize eder (Shoba vd., 1998).

 
 

Bu iki kök bitki, birlikte metabolik denge, iltihap kontrolü, antioksidan koruma, sindirim sağlığı ve nörolojik bütünlük üzerinde çok yönlü etki gösterir.
Zencefilin dolaşımı hızlandıran ve enerji açığa çıkaran etkisi, zerdeçalın hücresel koruma mekanizmalarıyla birleştiğinde Kara İksir’in biyokimyasal canlılık merkezini oluşturur.

 

🌑 Çörek Otu (Nigella sativa)

Çörek otu tohumları ve ekstraktı, farmakolojik açıdan en çok incelenen fitoterapötikajanlardan biridir.
Ana biyoaktif bileşeni thymoquinone (TQ) olup, bunun yanında nigellon, thymohydroquinone, p-cymene ve carvacrol gibi terpenoidler de içerir (Ali & Blunden, 2003).

Thymoquinone, NF-κB ve NLRP3 inflammasom yollarını inhibe ederek proinflamatuar sitokinlerin (IL-1β, IL-6, TNF-α) üretimini baskılar (Ahmad vd., 2013).
Bu mekanizma, kronik inflamasyonun temel biyokimyasal döngülerinden birini durdurarak otoimmün, alerjik ve enfeksiyon kaynaklı süreçlerin kontrol altına alınmasını sağlar.

Ayrıca TQ, COX-2 ve 5-LOX enzimlerinin ekspresyonunu azaltarak prostaglandin ve lökotrien sentezini sınırlar (Kanter, 2008).
Bu, özellikle romatizmal ağrılar, eklem iltihapları ve kas yorgunlukları üzerinde klinik olarak gözlemlenen rahatlamayı açıklar.

Bağışıklık sistemi düzeyinde, çörek otu T-hücresi aktivitesini artırır, makrofaj fagositoz kapasitesini güçlendirir ve B-lenfosit kaynaklı antikor üretimini destekler (Salem, 2005).
Bu etki, hem hücresel hem humoral immün yanıtın dengelenmesini sağlar.

Metabolik sistem üzerinde de dikkat çekici etkileri mevcuttur.
TQ, pankreatik β-hücre fonksiyonunu korur, insülin sekresyonunu artırır ve glikoz toleransını iyileştirir (Fararh vd., 2004).
Bu nedenle Kara İksir’de çörek otu, kan şekeri dengeleyici ve antidiabetik bir unsur olarak görev yapar.

Klinik araştırmalar, Nigella sativa takviyesinin HbA1c düzeylerini %1,2’ye kadar düşürdüğünü, CRP ve IL-6 seviyelerini anlamlı biçimde azalttığını göstermiştir (Bamosavd., 2015).
Ayrıca TQ’nun oksidatif DNA hasarını azalttığı, glutatyon (GSH) düzeyini yükselttiği ve karaciğer enzim aktivitelerini düzenlediği rapor edilmiştir (Badary vd., 2003).

Çörek otu aynı zamanda antimikrobiyal spektrumu geniş bir bileşendir.
Thymoquinone, Candida albicans, Staphylococcus aureus, Helicobacter pylori ve Escherichia coli gibi mikroorganizmalarda hücre duvar geçirgenliğini bozarak patojenleri etkisiz hale getirir (Halawani, 2009).

Son olarak nöroprotektif düzeyde TQ, mitokondriyal membran potansiyelini korur, glutamat kaynaklı sinir hücresi ölümünü önler ve hippocampal sinaptik bütünlüğüdestekler (Kanter, 2011).
Bu etki, Kara İksir’in hem fiziksel hem zihinsel canlılık sağlayan özelliğinin bilimsel temelidir.

 
 

🌼 Kantaron (Hypericum perforatum)

Kantaron bitkisi, farmakolojik olarak hiperisin, hiperforin, flavonoidler (quercetin, rutin, isoquercitrin) ve fenolik asitler açısından zengindir (Barnes vd., 2001).
Bu bileşenler, hem sinir sistemi hem de bağışıklık sistemi üzerinde nöromodülatör, antidepresan, antiviral ve yara iyileştirici etkiler gösterir.

Hiperforin, sinaptik boşlukta serotonin, dopamin ve noradrenalin geri alımını inhibe ederek antidepresan etki oluşturur (Butterweck, 2003).
Bu mekanizma, klasik SSRI ilaçlarına benzer fakat yan etkisiz bir nörokimyasal denge sağlar.
Bu nedenle kantaron, Kara İksir’de sinir sistemini dengeleyen, ruh halini iyileştiren ve beyin-enerji eksenini düzenleyen temel fitonörotik bileşendir.

Ayrıca hiperforin, TRPC6 iyon kanallarını aktive ederek nöronal plastisiteyi destekler; bu sayede sinir hücresi yenilenmesi ve miyelin onarımı hızlanır (Leuner vd., 2007).
Bu özellik, kantaronu özellikle nörodejeneratif hastalıklar ve sinir hasarlarında değerli kılar.

Antiviral etkileri bakımından kantaron, Herpes simplex virüsü, influenza A ve HIV-1 dahil olmak üzere birçok virüs üzerinde inhibisyon göstermiştir (Schinazi vd., 1990).
Hiperisin, fotodinamik mekanizmayla viral replikasyonu durdurur ve hücre içi viral DNA’yı inaktive eder.

Antioksidan etkilerinde ise flavonoid bileşenler önemli rol oynar.
Quercetin ve rutin, reaktif oksijen türlerini (ROS) nötralize eder, lipid peroksidasyonunu önler ve glutatyon redüktaz aktivitesini artırır (Schempp vd., 2003).
Bu etki, hücresel yaşlanma ve inflamasyona karşı koruyucu bir zemin oluşturur.

Kantaron aynı zamanda fibroblast proliferasyonunu uyararak yara iyileşmesini hızlandırır (Sahin vd., 2012).
Bu etki, deri ve mukozal yüzeylerde epitel yenilenmesini desteklediği gibi, vajinal ve bağırsak mukozasında da hücre bariyer bütünlüğünü güçlendirir.

Klinik çalışmalarda, 6 haftalık kantaron ekstresi kullanımının Hamilton Depresyon Skalasıskorlarını %50’ye varan oranda düşürdüğü ve enerji düzeylerinde artış sağladığıbildirilmiştir (Linde vd., 2008).
Bu, Kara İksir’in “bedensel zindelik kadar ruhsal canlılık” sağlayan etkisinin önemli bir bilimsel dayanağıdır.

Son olarak, hiperforin ve hiperisin kombinasyonunun NF-κB aktivasyonunu baskılayarak proinflamatuar gen ekspresyonunu durdurduğu, böylece bağışıklık sisteminin aşırı tepkilerini dengelediği gösterilmiştir (Feistel & Schmiedeknecht, 2004).
Bu durum, çörek otunun immunostimülan etkisiyle birlikte değerlendirildiğinde, Kara İksir’deki bu ikilinin immunhomeostatik (bağışıklık dengeleyici) işlevini açıklar.

🌿 Çakşır Kökü (Ferula hermonis / Ferula assa-foetida)

Çakşır kökü, Apiaceae familyasına ait Ferula türlerinden elde edilen reçineli bir bitki köküdür.
Kökte yüksek oranda ferulic asit, umbelliferon, seskiterpen kumarinler, farnesiferol, teferin ve assafoetidin gibi fitokimyasallar bulunur (Shahat vd., 2002).
Bu bileşikler, özellikle androjenik aktivite, cinsel enerji artışı, endokrin denge ve antiinflamatuar etki mekanizmalarıyla tanımlanmıştır.

Ferulic asit, testosteron sentezini uyaran luteinize edici hormon (LH) salınımını artırarak erkeklerde testosteron üretimini, kadınlarda ise östrojen-progesteron dengesini destekler (Hosseinzadeh vd., 2007).
Bu nedenle Ferula hermonis ekstraktı, hem erkek hem kadın libido düşüklüğü, infertilite ve hormonal yorgunluk sendromlarında fitoterapötik bir adaptogen olarak kullanılır (Ziyyat vd., 2014).

Çakşır kökünde bulunan seskiterpen kumarinler, nitrik oksit (NO) üretimini artırarak düz kas gevşemesi ve kan akımında artış sağlar (Najarnezhad vd., 2015).
Bu etki, özellikle pelvik bölge damarlarında mikrosirkülasyonu güçlendirerek seksüel fonksiyon, enerji düzeyi ve genel canlılık üzerinde belirgin iyileşme yaratır.

Ferula türlerinin antimikrobiyal ve antikanser etkileri de belgelenmiştir.
Ferulic asit, tirozinaz enzimini inhibe ederek melanin sentezini düzenler, aynı zamanda DNA oksidatif hasarını azaltır (Saija vd., 1995).
Buna ek olarak assafoetida ekstraktlarının COX-2 enzimini baskıladığı ve inflamatuar belirteçleri azalttığı gösterilmiştir (Iranshahi vd., 2009).

Nörolojik düzeyde Ferula bileşikleri, monoamin oksidaz (MAO-A ve MAO-B) enzimlerini kısmen inhibe ederek dopamin ve serotonin düzeylerini artırır, bu da stres, yorgunluk ve depresif durumlara karşı dayanıklılık sağlar (Salehi vd., 2019).
Bu özellik, Kara İksir’in “zihinsel berraklık ve motivasyon artırıcı” etkisinin kimyasal temelini oluşturur.

Ayrıca Ferula hermonis ekstraktı, antioksidan enzim aktivitesini (SOD, GPx, CAT)artırarak oksidatif stres kaynaklı sperm DNA hasarını azalttığı ve sperm motilitesiniiyileştirdiği klinik olarak gösterilmiştir (Yousef vd., 2006).
Bu, çakşır kökünün yalnızca cinsel güç değil, üreme hücre sağlığı ve mitokondriyal enerji verimliliği açısından da önemli bir adaptogen olduğunu ortaya koyar.

Sonuç olarak Ferula kökü, Kara İksir’de hem hormon dengeleyici hem de enerji artırıcı bir biyoregülatör olarak görev yapar; cinsel fonksiyon, ruhsal denge, dolaşım ve sinir sistemi üzerinde çok yönlü etki gösterir.

 
 

🌸 Safran (Crocus sativus)

Safran, Crocus sativus L. bitkisinin stigmasından elde edilir ve 150’den fazla uçucu bileşen içerir; başlıcaları crocin, crocetin, picrocrocin ve safranal’dır (Lage & Cantrell, 2009).
Bu bileşikler, sinir sistemi, endokrin denge, antiinflamatuar süreçler ve hücresel oksijenlenme üzerinde güçlü etkiler gösterir.

Safranın en önemli farmakolojik etkilerinden biri, serotonin, dopamin ve norepinefrin düzeylerini artırarak ruh halini dengelemesidir (Akhondzadeh vd., 2005).
Klinik olarak 30 mg/gün safran ekstresi, hafif ve orta depresyon tedavisinde fluoksetin (Prozac) ile eşdeğer etkinlik göstermiştir (Noorbala vd., 2005).
Bu etki, Kara İksir’deki nörohormonel dengeleyici yapının bilimsel dayanaklarından biridir.

Crocin ve safranal, beyinde hipotalamik-hipofiz-adrenal (HHA) eksenini stabilize eder; bu, stres kaynaklı kortizol yükselmelerini baskılayarak homeostatik dengeyi korur (Poma vd., 2012).
Aynı zamanda GABA reseptörleri üzerinde agonistik etki göstererek anksiyolitik (kaygı giderici) etki sağlar (Hosseinzadeh & Noraei, 2009).

Antioksidan düzeyde safran, serbest radikalleri doğrudan süpürür ve lipid peroksidasyonunu önler (Papandreou vd., 2006).
Crocin, mitokondriyal süperoksit üretimini azaltarak sinir hücrelerinde enerji verimliliğini artırır (Ochiai vd., 2004).
Bu özellik, Kara İksir’in “hücresel enerji metabolizmasını destekleyen” ana mekanizmasıyla uyumludur.

Safranın antiinflamatuar etkisi, COX-2 ve iNOS gen ekspresyonunun baskılanmasıyla ilişkilidir; bu sayede nöroinflamasyon, eklem iltihabı ve kas yorgunluğu gibi süreçleri azaltır (Imenshahidi & Hosseinzadeh, 2018).
Ayrıca safran, Beyin Türevli Nörotrofik Faktör (BDNF) düzeylerini artırarak nöron büyümesini, sinaptik plastisiteyi ve öğrenme yeteneğini destekler (Tamaddonfard vd., 2013).

Endokrin sistem üzerinde ise safran, kadınlarda östrojen-progesteron dengesini, erkeklerde testosteron sekresyonunu destekler (Hosseinzadeh vd., 2007).
Bu nedenle hem fiziksel canlılık hem cinsel fonksiyon hem de ruhsal denge açısından çok boyutlu etki gösterir.

Klinik çalışmalarda safran ekstresinin 12 hafta kullanımında PMS (adet öncesi sendrom)semptomlarında %50’ye varan azalma ve libido düzeylerinde artış rapor edilmiştir (Agha-Hosseini vd., 2008).
Ayrıca safran, retina hücrelerinde oksidatif stres kaynaklı apoptozu önleyerek görme fonksiyonunu korur (Maccarone vd., 2008).

Safranın crocetin bileşiği, mitokondriyal elektron taşınma zincirinde koenzim Q10 benzeri etki göstererek ATP sentezini artırır, dolayısıyla enerji metabolizmasını hücresel düzeyde optimize eder (Ghosh vd., 2010).

🌿 Meyan Kökü (Glycyrrhiza glabra)

Meyan kökü, triterpen saponinler (özellikle glisirhizin ve glisirhizik asit), flavonoidler (liquiritin, isoliquiritigenin, glabridin), kumarinler ve fitosteroller açısından zengindir (Pastorino vd., 2018).
Bu bileşikler, Kara İksir’de anti-inflamatuar, antiviral, karaciğer koruyucu ve endokrin düzenleyici etkilerden sorumludur.

Glisirhizin, 11β-hidroksisteroid dehidrogenaz tip 2 enzimini kısmen inhibe ederek kortizolün kortizona dönüşümünü yavaşlatır; böylece doğal kortikosteroid aktivitesiniuzatarak uzun süreli antienflamatuar etki sağlar (Armanini vd., 2010).
Aynı zamanda NF-κB ve MAPK sinyal yollarını baskılayarak IL-1β, IL-6, TNF-α sentezini azaltır (Haraguchi vd., 1998).

Meyan kökü ekstraktı, karaciğer dokusunda glutatyon (GSH) ve süperoksit dismutaz (SOD) aktivitelerini artırır, böylece serbest radikallere bağlı lipid peroksidasyonunu önler (Visavadiya vd., 2009).
Bu etki, Kara İksir’in detoksifikasyon ve karaciğer yenilenmesi süreçlerini destekleyen temel mekanizmadır.

Glisirhizin, Hepatit B ve C virüslerinin replikasyonunu inhibe ettiği gibi, SARS-CoV-2 dahil birçok zarflı virüste spike-ACE2 etkileşimini engellediği in vitro olarak gösterilmiştir (Cinatl vd., 2003; Murck, 2020).
Bu nedenle meyan kökü, formülde doğal antiviral ve immün koruyucu bir bileşen görevi görür.

Ayrıca meyan kökü östrojenik reseptörleri hafif aktive eder, menopoz sonrası dönemde hormonal denge ve kemik mineralizasyonu açısından koruyucu etki sağlar (Hajirahimkhanvd., 2013).
Glabridin flavonoidi, melanin sentezini düzenleyici ve UV kaynaklı DNA hasarını onarıcıetkileri nedeniyle dermatolojik açıdan da değerlidir (Yokota vd., 1998).

Meyan kökü, böbrek üstü bezlerini destekleyerek adrenal yorgunluğu azaltır; uzun süreli stres altında kortizol rezervlerinin tükenmesini önler (Armanini & Fiore, 2002).
Bu özellik, Kara İksir’in genel adaptogen profilini biyokimyasal düzeyde tamamlar.

 
 

🍃 Yeşil Çay (Camellia sinensis)

Yeşil çay yaprakları, özellikle epigallokateşin gallat (EGCG) başta olmak üzere kateşinler, theaflavinler, teanin ve kafein içerir (Cabrera vd., 2006).
Bu bileşenler, güçlü antioksidan, antiinflamatuar, antikanser ve metabolizma hızlandırıcıözellikler taşır.

EGCG, serbest radikal süpürme kapasitesiyle bilinen en etkili doğal polifenollerden biridir; DNA oksidatif hasarını azaltır ve Nrf2 yolunu aktive ederek detoksifikasyon enzimlerinin ekspresyonunu artırır (Na vd., 2008).
Bu sayede Kara İksir’deki hücresel antioksidan savunma hattını doğrudan güçlendirir.

Yeşil çay, AMP-aktif protein kinaz (AMPK) yolunu aktive ederek yağ asidi oksidasyonunu hızlandırır ve glikoz alımını artırır (Murase vd., 2002).
Bu mekanizma, insülin direncini azaltır ve enerji metabolizmasını düzenler.

EGCG ayrıca NF-κB, AP-1 ve STAT3 transkripsiyon faktörlerini baskılayarak kronik inflamasyonu azaltır (Yang & Wang, 2016).
Bu, özellikle kardiyovasküler sistemde endotel fonksiyonunu iyileştirir ve damar elastikiyetini artırır (Hodgson vd., 2005).

Klinik çalışmalar, günlük 500 mg EGCG takviyesinin LDL kolesterolü %8-10 oranında düşürdüğünü, HDL düzeylerini artırdığını ve kan basıncını dengelediğini göstermiştir (Zheng vd., 2011).
Ayrıca yeşil çay kateşinleri, nitrik oksit biyoyararlanımını artırarak damar genişlemesini teşvik eder; bu da hücrelere oksijen ve besin geçişini hızlandırır.

Nörolojik açıdan EGCG, β-amiloid agregasyonunu önleyerek Alzheimer patogenezinde koruyucu etki gösterir (Mandel vd., 2008).
Ayrıca dopamin ve asetilkolin salınımını modüle ederek bilişsel performansı artırır ve yorgunluk toleransını geliştirir (Scholey vd., 2012).

Bağırsak mikrobiyotası üzerinde de düzenleyici etkileri vardır; Lactobacillus ve Bifidobacterium popülasyonlarını artırır, Clostridium difficile ve E. coli gibi patojenleri baskılar (Chen vd., 2020).
Bu sayede Kara İksir’in sindirim sistemi-bağışıklık ekseni arasındaki homeostazı desteklenir.

🍊 Kuşburnu (Rosa canina)

Kuşburnu meyvesi, doğadaki en zengin C vitamini (askorbik asit) kaynaklarından biridir; 100 gram kuru meyvede 400–1500 mg askorbik asit bulunabilir (Mármol vd., 2017).
Ayrıca karotenoidler (β-karoten, likopen, zeaksantin), flavonoidler (quercetin, rutin, isoquercitrin), organik asitler, fitosteroller ve galaktolipid bileşikleri (GOPO: galactolipid of Rosa canina) bakımından da son derece zengindir (Gruenwald vd., 2019).
Bu bileşenler, sinerjik biçimde oksidatif stres, kronik inflamasyon ve bağ dokusu dejenerasyonu gibi süreçleri baskılayarak, hem sistemik hem lokal antioksidan etki oluşturur.

GOPO bileşiği, lökosit kemotaksisini inhibe ederek eklem ve bağ dokusundaki iltihap hücrelerinin birikmesini önler (Warholm vd., 2003).
Bu mekanizma, kuşburnunun klinik çalışmalarda osteoartrit ve romatoid artrit kaynaklı ağrıları azaltmadaki etkisini açıklar.
Christensen vd. (2008) tarafından yapılan randomize kontrollü bir çalışmada, 3 ay boyunca günde 5 gram kuşburnu tozu alan hastalarda ağrı skorlarında %40’a varan azalma ve NSAİİ kullanımında belirgin düşüş rapor edilmiştir.
Benzer şekilde Phetcharat vd. (2015) çalışmasında, GOPO standardizasyonu yapılmış ekstraktın kıkırdak bütünlüğünü koruyucu ve bağ dokusu onarımını destekleyici etkisi gösterilmiştir.

Antioksidan düzeyde kuşburnu fenolikleri, reaktif oksijen türlerini (ROS) süpürerek lipid peroksidasyonunu azaltır ve glutatyon redüktaz aktivitesini artırır (Winther vd., 2014).
Bu, hem karaciğer hem deri dokusunda oksidatif yaşlanmayı yavaşlatır.
Ayrıca yüksek askorbik asit içeriği, prokolajen-hidroksilaz enzimini aktive ederek kolajen sentezini hızlandırır (Mármol vd., 2017).
Sonuç olarak kuşburnu, Kara İksir’de deri elastikiyetini koruyan, bağ dokularını güçlendiren ve hücresel yenilenmeyi destekleyen bir biyoregülatör olarak görev yapar.

Metabolik açıdan kuşburnu, kan glukoz düzeylerini düşürür, trigliserid ve LDL kolesterolü azaltır, buna karşın HDL düzeylerini artırır (Andersson vd., 2012).
Bu etkinin temelinde antioksidan enzim aktivasyonuna bağlı hepatoprotektif etki ve lipid metabolizmasında AMP-kinaz regülasyonu yer alır.
Ayrıca kuşburnu ekstraktları, bağırsak mikrobiyotasını destekleyici prebiyotik etkigöstermekte, Lactobacillus ve Bifidobacterium popülasyonlarını artırarak bağırsak-beyin-immün aksında denge sağlar (Nyanhanda vd., 2014).

Deri ve mukoza dokularında ise kuşburnu yağının topikal uygulamaları, epitel hücre proliferasyonunu artırdığı, UV kaynaklı kolajen yıkımını %31 oranında azalttığı ve hiperpigmentasyon karşıtı etki sağladığı deneysel çalışmalarla kanıtlanmıştır (Phetcharatvd., 2015; Oargă vd., 2025).
Bu özellik, Kara İksir’in sistemik anti-aging etkisini tamamlayan, dokusal gençleştirici ve onarıcı boyutunu destekler.

Sonuç olarak kuşburnu, Kara İksir formülünde yüksek antioksidan, kolajen sentezini destekleyici, inflamasyon baskılayıcı ve bağışıklık güçlendirici nitelikleriyle çok yönlü bir “yaşam enerjisi meyvesi”dir.

 
 

🌺 Karanfil (Syzygium aromaticum)

Karanfil, Mirtaceae familyasından gelen Syzygium aromaticum bitkisinin çiçek tomurcuklarından elde edilir ve %70–90 oranında eugenol içeriğiyle bilinir (Cortés-Rojas vd., 2014).
Bu fenolik bileşik, güçlü antimikrobiyal, antifungal, antiviral, antioksidan ve analjeziketkileriyle farmakolojik literatürde yoğun biçimde incelenmiştir.

Eugenol, mikroorganizmaların hücre zarında bulunan ergosterol sentezini inhibe eder, bu da özellikle Candida albicans ve Aspergillus niger gibi mantar türlerinin membran yapısını bozarak hücre ölümüne yol açar (Didehdar vd., 2022).
Ayrıca eugenol, bakteri quorum sensing mekanizmasını engelleyerek patojenlerin iletişim ve koloni oluşturma yeteneğini bozar (Maggini vd., 2024).
Bu etki sayesinde karanfil, yalnızca patojen öldürücü değil, biyofilm yıkıcı bir madde olarak da tanımlanır.

Karanfilin antibakteriyel etkinliği, Gram-pozitif ve Gram-negatif patojenlere karşı geniş spektrum gösterir.
E. coli, S. aureus ve P. aeruginosa üzerinde yapılan in vitro çalışmalar, karanfil yağının hücre zar geçirgenliğini bozduğunu, sitoplazmik içeriğin sızmasına neden olduğunu ve bakterinin enerji metabolizmasını çökerttiğini göstermiştir (Valarezo vd., 2025; Wadi vd., 2025).
Bu özellik, Kara İksir’in bağırsak, ağız, akciğer ve genital sistem florasında mikrobiyal dengeyi koruyan temel mekanizmasıyla uyumludur.

Antioksidan düzeyde karanfil, yüksek ORAC (Oxygen Radical Absorbance Capacity)skoruyla bilinen en güçlü doğal fenolik kaynaklardan biridir.
Eugenol, COX-2 ve iNOS enzimlerini inhibe ederek inflamatuar mediyatörlerin üretimini baskılar (Pandey vd., 2024).
Ayrıca nitrik oksit (NO) üretimini dengeleyerek damar gevşemesi sağlar ve mikrosirkülasyonu iyileştirir.
Bu, Kara İksir’in dolaşım ve enerji artırıcı etkisine biyokimyasal katkı sunar.

Karanfil, sinir sisteminde GABA-A reseptörlerini modüle ederek sedatif ve antinöraljik etki oluşturur (Silva vd., 2024).
Bu sayede kas gerginliğini, sinirsel yorgunluğu ve stres kaynaklı ağrıları azaltır.
Farmakolojik düzeyde analjezik potansiyeli morfin türevleriyle kıyaslanabilecek kadar yüksektir, ancak eugenolün sinerjik fenolik yapısı sayesinde bağımlılık veya reseptör desensitizasyonu oluşturmaz (Biernasiuk vd., 2022).

Klinik araştırmalar, karanfil yağının oral uygulamalarının diş eti iltihabı (gingivitis), ağız ülserleri ve halitozis (ağız kokusu) üzerinde hızlı iyileştirici etkiler sağladığını göstermiştir (Giménez-Santamarina vd., 2025).
Bu mekanizmalar, Kara İksir’in hem immün destek hem de mukoza yenileyici özelliklerini destekler.

Son olarak eugenolün lipofilik karakteri, hücre zarından kolay geçişini sağlar; bu nedenle formül içindeki diğer yağda çözünen bileşenlerin (örneğin zerdeçal kurkuminoidleri veya çörek otu thymoquinone’u) biyoyararlanımını artırıcı taşıyıcı etki oluşturur.
Bu, karanfilin Kara İksir içinde yalnızca antimikrobiyal değil, aynı zamanda fitokimyasal emilimi kolaylaştıran katalizör görevinde olduğunu gösterir.

 
 

💠 Bu iki bitki birlikte, Kara İksir’in bağışıklık kalesini oluşturur:
Kuşburnu vitamin, antioksidan ve kolajen destekleyici yapısıyla dokulara güç verirken; karanfil mikrobiyal temizlik, iltihap baskılama ve dolaşım düzenleme etkileriyle bu dokuları korur.
Sonuç: canlı, dirençli, toksinlerden arınmış bir organizma.

 

🌶️ DARÜLFÜLFÜL (PIPER LONGUM)

“Fitoterapide emilimi, enerjiyi ve nörotransmitter dengeyi yöneten kök baharat”

Darülfülfül, Piperaceae familyasından gelen Piper longum L. bitkisinin meyvesidir ve başlıca biyoaktif bileşeni piperindir. Ancak yalnızca piperin değil, aynı zamanda piperalin, piperlonguminin, piperlonguminine gibi alkaloidleri de içerir (Chopra & Nayar, 1956). Bu bileşikler farmakolojik olarak biyoyararlanım artırıcı, antiinflamatuar, nöroprotektif, hepatoprotektif ve adaptogen etkilere sahiptir (Atal vd., 1985; Srinivasan, 2007).

🔬 1. Biyoyararlanımı artırıcı etkisi

Piperin, “bioenhancer” yani “biyolojik emilimi artıran doğal madde” olarak tanımlanmıştır (Atal & Bedi, 2010).
Bu etki iki temel mekanizmaya dayanır:

1. Karaciğer metabolizma enzimlerinin (CYP3A4, CYP2E1, UGT) kısmi inhibisyonu yoluyla aktif bileşenlerin yıkımını yavaşlatır.
2. Barsak mukozasında P-glikoprotein (P-gp) taşıyıcısını baskılayarak lipofilik moleküllerin hücre zarından geçişini artırır (Khajuria vd., 2002).

Bu mekanizmalar sayesinde piperin, Kara İksir’deki kurkumin (zerdeçal), thymoquinone(çörek otu), ginsenosidler (ginseng), flavonoidler (propolis ve meyan kökü) gibi moleküllerin biyoyararlanımını 20–30 kat artırır (Shoba vd., 1998).
Klinik çalışmalarda piperin ile birlikte alınan kurkuminin plazma düzeyinin 1 saat içinde %2000 oranında yükseldiği gösterilmiştir (Shoba vd., 1998).

️ 2. Metabolik hızlandırıcı etkisi

Piperin, hücresel düzeyde AMPK (AMP-activated protein kinase) aktivasyonunu artırır ve mitokondriyal β-oksidasyonu hızlandırır (Choi vd., 2013).
Bu sayede yağ asitlerinin enerjiye dönüşümü hızlanır ve bazal metabolizma yükselir.
Ayrıca termojenik aktiviteyi artırarak vücut ısısını ve enerji tüketimini yükseltir (Tiwari vd., 2009).
Bu etki, Kara İksir’deki mumiyo ve ginsengle sinerjik şekilde ATP sentezini artıran mitokondriyal dinamizm oluşturur.

🧠 3. Nörolojik ve nöroprotektif etkileri

Piperin, MAO-A ve MAO-B enzimlerini inhibe eder; bu, serotonin, dopamin ve noradrenalin düzeylerini artırarak anksiyolitik ve antidepresan etki sağlar (Lee vd., 2005).
Ayrıca BDNF (Brain-Derived Neurotrophic Factor) ekspresyonunu artırarak sinaptik plastisiteyi güçlendirir (Hritcu vd., 2015).
Bu sayede uzun süreli bellek ve öğrenme kapasitesi artar; nörodejeneratif hastalık riskleri azalır (Haider vd., 2019).

Piperin ayrıca asetilkolinesteraz (AChE) aktivitesini düşürerek sinaptik boşlukta asetilkolin birikimini artırır — bu etki, Alzheimer benzeri bilişsel gerilemelere karşı koruyucudur (Chonpathompikunlert vd., 2010).

🧬 4. Antioksidan ve antiinflamatuar mekanizmaları

Piperin, NF-κB ve COX-2 sinyal yollarını baskılayarak IL-1β, IL-6 ve TNF-α gibi inflamatuar mediyatörlerin sentezini azaltır (Bang vd., 2009).
Ayrıca glutatyon (GSH), katalaz (CAT), süperoksit dismutaz (SOD) enzimlerinin aktivitesini artırarak serbest radikalleri nötralize eder (Srinivasan, 2007).
Bu özellik, Kara İksir’deki antioksidan sistemle (yeşil çay, zerdeçal, kuşburnu) birleşerek çok katmanlı hücre koruma sağlar.

️ 5. Hepatoprotektif ve immün destekleyici etkiler

Piperin, karaciğerde lipid peroksidasyonunu azaltır, ALT ve AST düzeylerini dengeler (Jan vd., 2013).
Ayrıca doğal öldürücü (NK) hücre aktivitesini artırır ve T-lenfosit proliferasyonunudestekler (Srinivasan, 2007).
Bu sayede hem immün denge hem detoksifikasyon süreçleri optimize edilir.

Sonuç olarak Darülfülfül, Kara İksir’in içinde biyokimyasal katalizör rolü oynar:
diğer tüm aktiflerin emilimini artırır, enerji üretimini hızlandırır, sinir sistemini uyarır ve bağışıklığı dengeler.

 
 

 

🌳 AKASYA ZAMKI (ACACIA SENEGAL)

“Bağırsak florasının koruyucusu, sistemik dengenin biyopolimer temeli”

Akasya zamkı, Acacia senegal ağacının gövdesinden salgılanan doğal bir polisakkarit olup, fitoterapide prebiyotik lif, biyofilm oluşturucu, ilaç taşıyıcı ve antioksidan ajan olarak kullanılır.
Kimyasal yapısı arabik asit, galaktopiranoz, ramnoz, glukuronik asit ve az miktarda protein içeren kompleks bir glikoprotein sistemidir (Anderson vd., 1990).
Bu benzersiz yapı, akasya zamkına hem sindirimsel hem immünolojik düzeyde çok katmanlı etki kazandırır.

🔬 1. Prebiyotik ve mikrobiyota düzenleyici etkisi

Akasya zamkı, kalın bağırsakta Lactobacillus, Bifidobacterium ve Faecalibacteriumprausnitzii gibi faydalı bakterilerin çoğalmasını destekler (Calame vd., 2008).
Bu bakteriler kısa zincirli yağ asitleri (SCFA) üretir — özellikle butirat, bağırsak epitel hücrelerinin enerji kaynağıdır (Cummings & Macfarlane, 1997).
Butirat aynı zamanda inflamasyonu azaltır, bağırsağın pH’ını dengeler ve kolon kanserine karşı koruyucu etki gösterir.

Klinik çalışmalar, 10–15 gram akasya zamkı kullanımının 6 haftada Bifidobacteriumsayısını %40 oranında artırdığını ve bağırsak bariyer bütünlüğünü güçlendirdiğinigöstermiştir (Calame vd., 2008).
Bu etki, Kara İksir’in bağırsak-beyin ekseni üzerinden ruhsal denge ve bağışıklık stabilizasyonu sağlamasının biyolojik temelidir.

️ 2. Kan şekeri, lipid ve kolesterol metabolizması üzerindeki etkileri

Akasya zamkı, çözünür lif yapısı sayesinde safra asitlerini bağlar ve kolesterolün yeniden emilimini engeller; karaciğer bu açığı kapatmak için plazma kolesterolünü kullanır, böylece LDL düşer (Al-Mohaimeed vd., 2011).
Ayrıca karbonhidratların emilimini yavaşlatarak glisemik yanıtı düşürür, bu da diyabetik denge üzerinde koruyucu rol oynar (Ali vd., 2009).
Uzun dönemli kullanımda insülin direncinde iyileşme ve plazma trigliseridlerinde düşüşrapor edilmiştir (Babiker vd., 2012).

🧫 3. Antioksidan ve detoksifikasyon etkisi

Akasya zamkı, hidroksil ve süperoksit radikallerini süpürme kapasitesiyle güçlü bir doğal antioksidandır (Ali vd., 2013).
Bu etki, karaciğer ve böbrek dokularında oksidatif DNA hasarını azaltır.
Ayrıca polimerik yapısı, toksinleri ve ağır metalleri bağlayarak bağırsak mukozasından kana geçişlerini engeller (Abdel-Rahman vd., 2011).
Bu nedenle Kara İksir formülünde, “sistemi temizleyen” biyolojik süzgeç rolü görür.

🧬 4. İmmünolojik ve hücre yenileyici mekanizmalar

Akasya zamkı, bağırsakta üretilen IL-10 (antiinflamatuar sitokin) düzeylerini artırırken IL-6 ve TNF-α düzeylerini düşürür (Ali vd., 2009).
Bu immünomodülasyon, kronik inflamasyonun sessiz baskılanması anlamına gelir.
Ayrıca kolon mukozasında MUC2 mukus gen ekspresyonunu artırarak mukozal bariyeri güçlendirir (Hassan vd., 2019).
Bu, özellikle Kara İksir’in “probiyotik flora – bağışıklık bariyeri” uyumunu sürdürmesini sağlar.

️ 5. Farmasötik ve biyoteknolojik önemi

Akasya zamkı, ilaç teknolojisinde sustained-release ajanı olarak kullanılır (Mahmoud vd., 2019).
Bu, içerdiği moleküllerin yavaş salınımını sağlar; dolayısıyla Kara İksir’dekifitokimyasalların etki süresi uzar, toksisite riski azalır ve biyolojik kararlılık artar.
Ayrıca film oluşturucu özelliği sayesinde, asidik mide ortamında aktifleri korur ve ince bağırsakta optimum salınım sağlar (Anderson vd., 1990).

Sonuç olarak akasya zamkı, Kara İksir formülünde bağırsak florasını onaran, emilimi optimize eden, toksinleri bağlayan ve etkileri kalıcı kılan biyopolimer bir kalkan görevi görür.

 
 

💠 Darülfülfül formülün biyokimyasal hızlandırıcısı,
💠 Akasya zamkı ise sistemin dengeleyici ve taşıyıcı altyapısıdır.

İkisi birlikte, Kara İksir’de “aktif madde var ama işe yaramıyor” sorununu kökten çözer; her damlayı canlı, etkili ve kararlı hale getirir.

 

🍯 OR-MAN ORMAN BALI

“Tabiatın en eski ilacı, biyolojik enerjinin en saf formu.”

Orman balı, bitkisel nektarlardan değil; çam, meşe, ardıç, kestane ve sedir gibi ağaçların reçineleriyle beslenen orman arılarının salgılarından oluşan zengin bir bal türüdür.
Bu yüzden klasik çiçek ballarına göre hem mineral hem enzim hem de fenolik maddebakımından çok daha yoğun bir kompozisyona sahiptir.
Bu benzersiz yapı, Kara İksir’in “canlı sistem” olmasını sağlayan biyokimyasal taşıyıcı matrisi oluşturur.

🧬 1. Biyokimyasal kompozisyon ve taşıyıcı rolü

Orman balı; %38–42 fruktoz, %30–35 glikoz, %10–12 disakkarit ve polisakkarit, ayrıca glukonolakton, prolin, metilglioksal (MGO), flavonoidler (kafeik, ferulik, p-kumarikasit) ve organik asitler (formik, malik, glukonik) içerir (Bogdanov vd., 2008).
Bu yapı yalnızca tatlılık değil, aynı zamanda fitokimyasal taşınım ortamı anlamına gelir.
Fruktoz, glikozdan farklı olarak karaciğerde yavaş metabolize olur; bu sayede fitokimyasalların kararlılığını artırır ve yavaş salınım etkisi sağlar.
Kara İksir’deki mumiyo, propolis, ginseng, zerdeçal ve çörek otu ekstraktları, orman balının bu yapısında enzimatik stabilite kazanır.

Balın içindeki glukoz oksidaz enzimi, oksijenle temasta hidrojen peroksit (H₂O₂) üretir (Molan, 2001).
Bu reaksiyon, hem antiseptik hem de rejeneratif bir ortam yaratır.
H₂O₂’nin düşük konsantrasyonda üretilmesi, dokularda fibroblast proliferasyonunu ve kollajen sentezini uyarır (Kwakman & Zaat, 2012).
Böylece Kara İksir, yalnızca mikrobiyal denge sağlayan değil, doku yenileyici bir sistem haline gelir.

️ 2. Enzimatik canlılık ve antioksidan savunma

Orman balında bulunan invertaz, diastaz, katalaz ve peroksidaz enzimleri, hücresel enerji dönüşümüne katkı sağlar.
Bu enzimler, Kara İksir formülündeki diğer biyoaktiflerle birleştiğinde, ATP üretimini destekleyen doğal biyokimyasal zinciri oluşturur (Alvarez-Suarez vd., 2010).
Özellikle diastaz indeksi, orman ballarında çiçek ballarına göre iki kat daha yüksektir; bu, balın canlılığının ve enzimatik gücünün göstergesidir.

Orman balı aynı zamanda glutatyon peroksidaz (GPx) ve süperoksit dismutaz (SOD)enzim aktivitelerini artırarak oksidatif stresi azaltır (Khalil vd., 2011).
Bu etki, Kara İksir’deki zerdeçal, yeşil çay ve kuşburnu gibi antioksidan bileşenlerle birleştiğinde, çok katmanlı bir serbest radikal savunma sistemi oluşturur.

💧 3. Antimikrobiyal ve immünomodülatör etkiler

Orman balının doğal pH değeri 3,2–4,5 arasındadır ve bu asidik ortam, bakterilerin çoğalmasını önler.
Ayrıca metilglioksal (MGO), benzaldehit, pinokembrin ve krisin gibi fenolik bileşenler, Staphylococcus aureus, E. coli, H. pylori ve Candida albicans dahil olmak üzere geniş spektrumlu antimikrobiyal aktivite gösterir (Mandal & Mandal, 2011).
Bu bileşenlerin çoğu propolis ile ortak fenolik yapıya sahiptir; bu da Kara İksir’de doğal antibiyotik senkronizasyonu yaratır.

Orman balı ayrıca bağışıklık sistemi hücreleri (makrofajlar, lenfositler, nötrofiller)üzerinde doğrudan etkilidir.
Düşük konsantrasyonlarda uygulandığında TNF-α, IL-1β ve IL-6 üretimini düzenler; IL-10 (anti-inflamatuar sitokin) salınımını artırır (Majtan, 2014).
Bu sayede Kara İksir’in bağışıklık tepkisi ne eksik ne aşırı olur — tam biyolojik denge sağlanır.

️ 4. Mineral zenginliği ve biyolojik rezonans

Orman balı, çam reçineleri ve ağaç salgılarından beslendiği için yüksek mineral içeriğinesahiptir:
Demir (Fe), Çinko (Zn), Bakır (Cu), Mangan (Mn), Potasyum (K) ve Magnezyum (Mg) yoğun olarak bulunur (Bertoncelj vd., 2007).
Bu mineraller, Kara İksir’deki enzimatik reaksiyonların kofaktörleri olarak görev yapar:

Çinko, propolisin immün düzenleyici etkisini güçlendirir.
Magnezyum, ginseng ve mumiyo ile birlikte ATP sentezinde kofaktör olarak rol oynar.
Demir, kuşburnu ve meyan kökü flavonoidleriyle birleşerek hemoglobin sentezini destekler.

Bu mineral rezonans, Kara İksir’de her damlanın biyofiziksel canlılık taşıdığı anlamına gelir — formül, kimyasal değil, biyolojik enerji döngüsü üzerinden işler.

🌿 5. Kara İksir ile bütüncül etkileşimi

Orman balı, Kara İksir’deki tüm bitkisel ekstraktların taşıyıcısıdır.
Zerdeçalın kurkuminoidleri, çörek otunun thymoquinone’u, ginsengin ginsenosidleri ve propolisin fenolik asitleri gibi lipofilik bileşikler, balın doğal emülsiyon yapısı içinde çözünür.
Bu, formülün yalnızca karışım değil, biyolojik homojenizasyon kazanmasını sağlar.

Ayrıca orman balı, formülün tat-profili açısından da “adaptif iletişim” oluşturur.
Apiterapide bu, tat algısının sinir sistemi uyarımıyla enerji aktivasyonu olarak açıklanır (Yücel & Karasu, 2020).
Yani tatlılık sadece damakta değil, vagus siniri aracılığıyla kalp atış ritmini, bağırsak peristaltizmini ve beyin dopamin yanıtını da düzenler.
Kısacası bal, Kara İksir’in yalnızca bileşeni değil, onun “canlı taşıyıcısıdır.”

🔥 6. Enerjetik ve apiterapötik boyut

Tarihsel apiterapi literatüründe bal, “yaşayan enerji sıvısı” olarak tanımlanmıştır.
Balın elektromanyetik frekans değeri ortalama 580 Hz, yani neredeyse bir bitki hücresinin doğal titreşim alanıyla aynıdır (Schramm, 2005).
Bu titreşim, Kara İksir’deki bitkisel bileşenlerin rezonans frekanslarını uyumlu hale getirir — tıpkı doğada çiçeklerin ve arıların birlikte titreşmesi gibi.

Mumiyo’nun mineralleriyle, ginsengin adaptogenleriyle, zerdeçalın antioksidanlarıyla ve propolisin fenolik bileşenleriyle birleştiğinde bal, biyolojik senfoninin orkestra şefi haline gelir.
Yani Kara İksir, kimyasal bir karışım değil; tabiatın kendi biyoenerjik döngüsünü yeniden düzenleyen canlı bir sistemdir.

 
 

🌿 SONUÇ:

OR-MAN Orman Balı, Kara İksir’in merkezinde “yaşam taşıyıcısı” olarak durur.
Her bir damla, yalnızca besin değil;

bir enzim,
bir antioksidan,
bir sinir uyarıcısı,
bir mikrobiyal denge unsuru,
bir enerji kodlayıcısıdır.

Kara İksir’in tüm formülü — mumiyo, ginseng, zerdeçal, çörek otu, propolis, safran, akasya zamkı, darülfülfül —
balın bu biyokimyasal ve enerjetik matrisi içinde yaşayan bir sistem haline gelir.

Bu nedenle OR-MAN Kara İksir, yalnızca bir ürün değil;
tabiatın en eski şifasıyla modern bilimin birleştiği, canlı bir formül.🍯🌲

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

📖 KAYNAKÇA

Abdel-Rahman, M. A., Mahmoud, A. M., & Ali, S. S. (2011). Protective effect of Acaciasenegal against oxidative stress in rats. Journal of Physiology and Biochemistry, 67(4), 563–570.

Agha-Hosseini, M., Kashani, L., Aleyaseen, A., & Khademi, M. (2008). Crocus sativus L. (Saffron) in the treatment of premenstrual syndrome: A double-blind, placebo-controlled trial. BJOG: An International Journal of Obstetrics & Gynaecology, 115(4), 515–519.

Aggarwal, B. B., & Sung, B. (2009). Pharmacological basis for the role of curcumin in chronic diseases: An age-old spice with modern targets. Trends in Pharmacological Sciences, 30(2), 85–94.

Ahmad, A., Husain, A., Mujeeb, M., & Najmi, A. K. (2013). A review on therapeuticpotential of Nigella sativa: A miracle herb. Asian Pacific Journal of Tropical Biomedicine, 3(5), 337–352.

Ali, B. H., Ziada, A., & Blunden, G. (2009). Biological effects of gum Arabic: A review of some recent research. Food and Chemical Toxicology, 47(1), 1–8.

Ali, M., & Blunden, G. (2003). Pharmacological and toxicological properties of Nigellasativa. Phytotherapy Research, 17(4), 299–305.

Al-Amin, Z. M., Thomson, M., Al-Qattan, K. K., Peltonen-Shalaby, R., & Ali, M. (2006). Anti-diabetic and hypolipidemic properties of ginger (Zingiber officinale) in streptozotocin-induced diabetic rats. British Journal of Nutrition, 96(4), 660–666.

Al-Mohaimeed, A. M., Al-Rubaish, A. M., & Babiker, S. A. (2011). Effects of Acacia senegalon lipid profile and antioxidant status in rats. Journal of Medicinal Food, 14(4), 403–409.

Alvarez-Suarez, J. M., Gasparrini, M., Forbes-Hernandez, T. Y., Mazzoni, L., & Giampieri, F. (2010). The composition and biological activity of honey: A focus on Manuka honey. Foods, 9(6), 776.

Anderson, D. M. W., Eastwood, M. A., & Brydon, W. G. (1990). The dietary effects of Acaciasenegal (gum arabic) in humans. Food Additives & Contaminants, 7(3), 373–384.

Arablou, T., & Aryaeian, N. (2018). The effect of ginger (Zingiber officinale) on glycemicmarkers: A systematic review and meta-analysis. Journal of Nutrition & IntermediaryMetabolism, 13, 36–43.

Armanini, D., Fiore, C., Mattarello, M. J., Bielenberg, J., & Palermo, M. (2010). Licoricereduces serum testosterone in healthy women. Steroids, 65(10–11), 749–753.

Atal, C. K., Dubey, R. K., & Singh, J. (1985). Biochemical basis of enhanced drugbioavailability by piperine: Evidence that piperine is a potent inhibitor of drug metabolism. Journal of Pharmacology and Experimental Therapeutics, 232(1), 258–262.

Badary, O. A., Taha, R. A., Gamal El-Din, A. M., & Abdel-Wahab, M. H. (2003). Thymoquinone is a potent superoxide anion scavenger. Drug and Chemical Toxicology, 26(2), 87–98.

Bang, J. S., Oh, D. H., Choi, H. M., Sur, B. J., Lim, S. J., Kim, J. Y., & Kim, K. S. (2009). Anti-inflammatory and antiarthritic effects of piperine in human interleukin 1β-stimulatedfibroblast-like synoviocytes and in rat arthritis models. Arthritis Research & Therapy, 11(2), R49.

Barnes, J., Anderson, L. A., & Phillipson, J. D. (2001). St John’s Wort (Hypericum perforatumL.): A review of its chemistry, pharmacology and clinical properties. Journal of Pharmacy andPharmacology, 53(5), 583–600.

Basnet, P., & Matsushige, K. (2000). Protective effect of propolis extract on carbontetrachloride-induced liver injury in rats. Phytomedicine, 7(1), 23–30.

BertoncElj, J., Dobersek, U., Jamnik, M., & Golob, T. (2007). Evaluation of the phenoliccontent, antioxidant activity and colour of Slovenian honey. Food Chemistry, 105(2), 822–828.

Bhardwaj, R. K., Glaeser, H., Becquemont, L., Klotz, U., & Fromm, M. F. (2002). Piperine, a major constituent of black pepper, inhibits human P-glycoprotein and CYP3A4. Journal of Pharmacology and Experimental Therapeutics, 302(2), 645–650.

Bogdanov, S., Jurendic, T., Sieber, R., & Gallmann, P. (2008). Honey for nutrition andhealth: A review. Journal of the American College of Nutrition, 27(6), 677–689.

Butterweck, V. (2003). Mechanism of action of St John’s wort in depression: What is known?CNS Drugs, 17(8), 539–562.

Calame, W., Weseler, A. R., Viebke, C., Flynn, C., & Siemensma, A. D. (2008). Gum Arabicestablishes prebiotic functionality in healthy human volunteers in a dose-dependent manner. British Journal of Nutrition, 100(6), 1269–1275.

Choi, S., Park, Y., & Kim, Y. (2013). Piperine induces thermogenesis through activation of PGC-1α and UCP1 in 3T3-L1 adipocytes. Journal of Nutritional Biochemistry, 24(10), 1648–1652.

Christensen, R., Bartels, E. M., Altman, R. D., & Astrup, A. (2008). Rose hip powder reducespain in patients with osteoarthritis: Meta-analysis of randomized trials. Osteoarthritis andCartilage, 16(9), 965–972.

Cinatl, J., Morgenstern, B., Bauer, G., Chandra, P., Rabenau, H., & Doerr, H. W. (2003). Glycyrrhizin, an active component of liquorice roots, and replication of SARS-associatedcoronavirus. The Lancet, 361(9374), 2045–2046.

Cortés-Rojas, D. F., de Souza, C. R. F., & Oliveira, W. P. (2014). Clove (Syzygiumaromaticum): A precious spice. Asian Pacific Journal of Tropical Biomedicine, 4(2), 90–96.

Gruenwald, J., Uebelhack, R., & Moré, M. I. (2019). Rosa canina powder in osteoarthritis of the knee. Phytomedicine, 54, 1–8.

Hritcu, L., Noumedem, J. A., Cioanca, O., & Kuete, V. (2015). Piperine enhances memoryperformance and BDNF expression in a mouse model of cognitive impairment. Physiology & Behavior, 138, 133–139.

Khalil, M. I., Moniruzzaman, M., Boukraâ, L., Benhanifia, M., Islam, M. A., Islam, M. N., & Gan, S. H. (2011). Physicochemical and antioxidant properties of Algerian honey. Molecules, 17(1), 11199–11215.

Khajuria, A., Thusu, N., Zutshi, U., & Bedi, K. L. (2002). Piperine modulates permeabilitycharacteristics of the intestine by inducing alterations in membrane dynamics. PhytotherapyResearch, 16(7), 591–598.

Kunnumakkara, A. B., Bordoloi, D., Harsha, C., & Aggarwal, B. B. (2017). Curcuminmediates anticancer effects by modulating multiple cell signaling pathways. Clinical Science, 131(15), 1781–1799.

Mármol, I., Sánchez-de-Diego, C., Pradas, I., & Ancín-Azpilicueta, C. (2017). Rosaceaeextracts (Rosa canina) as natural sources of antioxidants and anti-inflammatory agents. Phytochemistry Reviews, 16(5), 1019–1039.

Molan, P. C. (2001). Why honey is effective as a medicine. 2. The scientific explanation of itseffects. Bee World, 82(1), 22–40.

Murck, H. (2020). Symptomatic protective action of glycyrrhizin against COVID-19. Frontiersin Immunology, 11, 1239.

Shoba, G., Joy, D., Joseph, T., Majeed, M., Rajendran, R., & Srinivas, P. S. (1998). Influenceof piperine on the pharmacokinetics of curcumin in animals and human volunteers. PlantaMedica, 64(4), 353–356.

Srinivasan, K. (2007). Black pepper and its pungent principle-piperine: A review of diversephysiological effects. Critical Reviews in Food Science and Nutrition, 47(8), 735–748.

Visavadiya, N. P., & Narasimhacharya, A. V. (2009). Hypolipidemic and antioxidant activitiesof Glycyrrhiza glabra L. in rats. Molecular Nutrition & Food Research, 53(3), 320–326.

Warholm, O., Skaar, S., Hedman, E., & Mølmen, H. M. (2003). The effects of a standardizedherbal remedy made from a subtype of Rosa canina in patients with osteoarthritis: A double-blind, randomized, placebo-controlled clinical trial. Current Therapeutic Research, 64(1), 21–31.

Yang, C. S., & Wang, H. (2016). Mechanistic issues concerning cancer prevention by teacatechins. Molecular Nutrition & Food Research, 60(1), 160–174.

Yousef, M. I., & Salama, A. F. (2006). Protective role of ascorbic acid and vitamin E againstreproductive toxicity of lead in male rats. Toxicology, 217(3), 197–203.